Kadınlar da tıpkı erkekler gibi istek ve cinsel beraberliklerinde sorunlar yaşamaktadır.
Bir zamanlar çift için zevkli bir deneyim olarak paylaşılan, şimdi ağrı ile birlikte tatminsizlik, mutsuzluk ve sonucunda da çiftin hayat kalitesinde ciddi bir düşüş meydana getirmektedir.
Çoğu kadın yaşadıkları bu büyük problemi partnerleri ile konuşmakta zorlanmakta, çoğu kadın da tedaviye utanarak tedaviye başvuramamakta, sağlık profesyonellerinin kendisini yanlış anlayacağından korkmaktadır. Cinsellik sadece partnerlerin biri mutsuz olsa bile bir problem haline gelmektedir.
Çiftler ‘iniş- çıkış’ dönemleri yaşamakta ve sevişme sıklıklarında ciddi değişmeler olmaktadır. Bazı çiftlerde düzenli cinsel ilişki önemli olmasa da diğerleri için bu düzensizlik sıkıntı yaratabilir. Erkeklerde olduğu gibi kadınlarda cinsel problemler de psikolojik ve/veya fizyolojik işleyişten kaynaklı olmaktadır. Son yıllarda yapılan araştırmalarda kadınlarda cinsel sorunların eskiden bilindiğinden daha fazla fiziksel nedenleri olduğunu ortaya koymuştur. Diabet, Kardiovasküler bozukluklar, MS gibi bazı tıbbi sorunlar da bu problemlerle ilişkili bulunmuştur.
Bizim Aile Sağlığı Araştırma Derneği olarak, 1000 kadında yaptığımız araştırmalar gösteriyor ki, %80 katılımcı partneri ile cinsel ilişkilerini konuşamıyor, %69 katılımcının hiçbir orgazm tecrübesi yok. Toplam katılımcıların %28’i cinsel sorunlarının tedavisi hakkında hiçbir araştırma yapmıyor ve kimseye danışmıyor. Tamamen sessiz kalıyor. Bu çok önemli bir hasta oranı. Tabii, kadın cinselliği erkekle kıyaslandığında çok daha kapalı bir kutu. Kadının cinsel aktivitedeki rolü ve kadındaki cinsel işlev bozukluğu yıllarca erkekteki kadar yoğun araştırılmamış ve sorunun sadece psikolojik kaynaklı olduğuna inanılmıştı.
Son yıllarda yapılan araştırmalar problemin organik boyutunun da büyüklüğünü gözler önüne serdi.
Kadınlarda başlıca hangi sorunlarla karşılaşılıyor?
Kısaca tanımlamak gerekirse başlıca cinsel işlev bozuklukları;
-Cinsel istek (Desire)
-Uyarılma (Arousal)
-Orgazm (Orgasmic)
-Ağrılı cinsel ilişki (Disparoni ve Vaginusmus)
Bu bozukluklar ilk ilişkide olabileceği gibi (Primer) , sonradan da ortaya çıkabilirler (sekonder). Cinsel işlevler organlar arasında karmaşık bir bütünlük gerektirir. Sinir sistemi, kalp-damar sistemi, hormonlar cinsel fonksiyonlarda oldukça belirleyicidirler. Ayrıca sosyal durum, aile çevresi, dini inançlar, kültürel farklılıklar, sağlık durumu, kişisel deneyim, yaş cinsellikte önemlidir. Pek çok cinsel (organ dışı veya cinsel organlardaki) sistemik hastalık, enfeksiyonlar, ameliyatlar, kanser veya kanser tedavileri, cinsel taciz, tecavüz gibi ruhsal ve fiziksel yaralanmalar sonucu cinsel işlev bozukluklarından biri veya bir kaçı ortaya çıkabilir. Bunlara ek olarak eşlerin birbirine uyumu hayati önem taşımaktadır.
Azalmış cinsel istek bozukluğu
Cinsel istekteki farklılaşma çiftlerin mutsuzluğa, engellenmeye ve hatta bunun hakkında konuşmamaya kadar götüren en belirgin problemlerden biridir. Yorgunluk, depresyon, hastalık, stres, anksiyete (gerginlik), ilişkideki uyumsuzluk, alkol ya da ilaç kullanımı kişinin cinsel isteğini ve enerji düzeyini etkilemektedir. Ağızdan alınan doğum kontrol ilaçlarının değiştirilmesi kadınların adet dönemleri, tedavileri, çocuk doğumu ya da yaklaşan menapoz kadınların cinsel isteğini kaybetmeleri ile bağlantılıdır. Tedavi için gelen kadınların %80’inde azalmış cinsel istek sorunu görülmektedir.
Kadında seksüel isteksizliği gösteren güvenilir fiziksel bir gösterge yoktur. Kadında cinsel istek değerlendirmesi, cinsel fantezilerin, düşünce ve fikirlerin mevcut olup olmayışı, erkeklere olan ilginin araştırılması, cinsel ve cinsel olmayan davranışlara olan ilginin değerlendirilmesi ile mümkündür. Cinsel istek alınan ilaçlar veya depresyon gibi ruh halinin değişmesi ile kolayca azalabilir. Bu durumda göz önünde bulundurulmalıdır. Azalmış cinsel istek sıklıkla baskılanmış veya azalmış orgazma bağlı olabileceği için, hangisinin önce oluştuğunun iyi sorgulanması gerekmektedir.